banner440

google.com, pub-6607037292168000, DIRECT, f08c47fec0942fa0
BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

Senin ne işin var benle.

Ne ararsın da unutmaya çalıştığım şeyleri hatırlatırsın bilmem ki?

Bakın işinize kardeşim.

Ne güzel yazımı hazırlamışım, yine gerdiniz beni!

“Siyasetin nabzının attığı yerler kadar kimler tarafından attırıldığı da önemli” diye başlamıştım yazmaya ve devam etmiştim.

“Mesela siyasilerin bir araya geldiği mekânlar vardır ve çoğu insan da buralarda takılmaya özen göstererek nabzın nasıl attığını öğrenmeye çalışır.

Şakırdayan ıstakaların insanda oluşturduğu melodik ruh haliyle buralardan ne kapılır bilemem ama her partinin kemik adamlarının takıldığı böyle yerler ve buraları ziyaret etmeye çalışan meraklıları her zaman mevcuttur” demiştim.

Birde klişe esnaflar vardır.

Ağır abiler genelde bunları ziyaret ederler ve kentin nabzını buradan tutmak isterler.
Siyasilerin de nabız tutmaya ihtiyacı vardır elbet ve böyle davranmaları doğaldır.

Zamanında bizde epey bir ziyaret ediliyorduk.

Şimdilerde yusuf yusuf devreye girdiğinden yani Civelek’ in korkusundan bizim bazı eskiler uğrayamıyor fakat yine de epey bir gelen giden oluyor ve gelenlere de Derince siyaseti hakkında elimden geldiği kadar bilgi vermeye gayret ediyorum.

Her yaptığım çalışmayı, yazılarımı, analizlerimi yani bilgi birikimimi bir mantığa dayandırmayı severim.

Dinlerim, sonra konuşurum.

Karşımdakinin benden ne istediğini anlamadan konuya dalmam.

Zaten konu siyasettir ve paylaşmam gereken hususlar sınırlıdır.

İstediğim kadar veririm.

Her şeyi bir çırpıda isteyenlere vermek gibi bir âdetim yoktur.

Tabii bu arada diğer siyasi partilerde görev yapan arkadaşlarımdan da çok şeyler alıyor ve eksik yönlerimi tamamlamaya çalışıyorum.

Kısaca boş durmuyorum” demiştim ki… aradı vatandaş…

Yazımın rengi değişti tabii.

Şimdi çevirelim plağı ve başlayalım vatandaşlara…

Ak Partili bazı büyükler “şu partiye çalışıyor bu partiyle yakın temas içinde” gibi laflar üretiyorlar bu günlerde.

Yine bir tanesi arayarak bunu açık açık ifade etti ve hatta daha da ileri gidip " Artık yazma, ileride senin durumun Başbakanın önüne giderse bize seni savunma şansı kalsın" dedi.

Şu lafa bak ya…

Sen kimsin kardeşim?

Ne nazın kaldı bende ki bu lafı edersin?

Bu ifade de iki önemli sorun var sinir olduğum.

Birincisi yazmamdan rahatsız oldukları (ki yazdıklarımın dışında yazacaklarımdan da epey endişelendikleri) ikincisi ise; sanki benim hala şahsıma yapılanların Başbakana götürüleceği gibi bir arayışım veya beklentim varmışta, kendisinden böyle bir şey bekliyormuşum gibi ifade edilmesi.

Biz o defteri kapatalı çok oldu kardeşim.

Yaş 52 oldu, çocuk değilim ben.

Bizi hala pışpışlayacakları çocukları gibi görmeleri ne kadar aşağılayıcı bir davranış.

Yazma... Sana mı soracağım yazıp yazmayacağımı?

Bekle... Mecnun muyum ben, neyi bekleyeceğim?

Tam 10 yılımızı böyle yediniz zaten.

Ödetmediğiniz bedel kalmadı be.

Parke fabrikamız oldu, iş makinelerimiz oldu, medikal firmamız oldu… Oldu da oldu…

Her türlü iftirayı bize reva görenlere derdimizi anlatmaktan, kendi işimiz için bile sizden yardım istemediğimizi bilmeyenlere söylemekten dilimizde tüy bitti, yüzüne bakmayacağımız adamlara sizin hatırınıza senelerce katlanmaktan gına geldik.

Bir tane yamuk işim oldu mu?

Bir tane yandan çarklı iş istedim mi sizden?

Abi dedik, kardeş dedik, dost dedik size, sizde Vatan-Millet ayağına gece gündüz demeden eşek gibi çalıştırdınız bizi ama kendiniz bir yerlere gelince ne Vatan kaldı ne millet ne dostluk ne abilik.

Sizin için boşu boşuna herkesle kavga ettik, en büyük ihaneti de yine sizden gördük.

Sizde zaten bir gram vefa olsa masa başında türlü türlü katakulleler yapmaz, yapana karşı da hakkımızı savurdunuz.

Sırf kendi yarınlarınız için ağzınızı bile açamadınız.

Anacığım yoğun bakımdayken geçmiş olsun, bir ihtiyacın var mı, teyzemiz nasıl? Diye soracağınıza Ankaralar da kuyumu kazdınız.

Anam vefat etti, 3 gün sonra utanmadan istifamı istediniz.

Bu mu sizin insanlığınız?

Bunları hak eden adam mıydık biz?

Hanginizin üzerinde hakkım yok, ha?

Hanginiz için kelleyi koltuğa koymadık?

Gece gündüz yanınızda olmadık mı?

Gece yarısı işinizi bitirme operasyonlarında sizi dibine kadar savunan kimdi?

İl Başkanı, Milletvekili, Belediye Başkanı olmanız için kendimizi feda etmedik mi?

Sanki hatırı varmışta arıyor beni.

Yok, isminin önüne TC koymuşsun…

Ne o, rahatsız mı oldun TC’ den?

O konuda da ağzımı bir açarsam nutkun tutulur, kalırsın öyle ya, neyse.

Yok, başka partiyle görüşüyormuşsun…

Başka partililerle görüşürken sana mı soracağım?

Sizle 10 sene görüştük de ne oldu?

Hangi derdimize koştunuz? Yanımızda olmanız gereken yerde nerdeydiniz?

Yok, yazmayacakmışım!

Her gün hakkınızda demedik laf bırakmayan, arkasından her lafı ettiğiniz, işini bitirmek için türlü işler çevirdiğiniz adamlara şimdilerde sürüler halinde ziyaretler yapın ama bana ricada bulunun… Yazma!

Telefon edeceğine bir gelsene!

Utanıyorsunuz değil mi?

Gelemiyorsunuz... Gelemeyeceksiniz...

Ama ben size geleceğim.

Ahdım var.

En kalabalık toplantınızda sade bir Derinceli vatandaş olarak geleceğim ve herkesin karşısında soru soracağım size.

Ben seçmenim, vatandaşım, mecbursunuz, cevaplayacaksınız.

Kıpkırmızı yanaklarınızla, yerin dibine girerek cevaplayacaksınız.

Kovar mısınız, dışarı attırmaya mı çalışırsınız? Onu bilemem.

Yeter mi ki gücünüz?

Öyle sizin bildiğiniz gibi değil burada siyaset.

Bir hesap var ve mutlaka kapanacak.

Hala aba altından değnek göstererek ve bazen de bizi sevdiğini iddia eden şu son arayan gibi pışpışlamaya çalışarak kapanmaz o hesap.

Açıklayın adayınızı, görün sonucu.

Üç adaydan birini açıkladığınız gün başlar film.

Allah şahidimdir, üzdüğünüz kadar üzüleceksiniz.

Yerdiğiniz kadar yerileceksiniz.

Kaybeder misiniz? Orasını bilemem.

O iş benim işim değil.

Benim işim senle...

Şu an gözlerimin içine bakan adam, senle.

Bir kişi değilsin ama... Kaç gözle bakıyorsan o kadarsın.

O günlerden sonra daha hiç karşılaşmadık seninle, oturup iki ceviz kıramadık.

Geleceksin seçmenine… Mecbursun.

İlyas Şeker’ inden Mehmet Ali Okur’ una, Fikri Işık’ından Nihat Ergün’ üne, Baştopçu’sundan Zeki Aygün’üne kadar hepinize ve gözlerinizin içine baka baka sorulacak o sorular.

Şiddet yok… Sakince… Adamca…

Verdiğiniz cevaplar manşet olacak…

Ve hatta veremeyeceğiniz cevaplar da.

İki de bir arayıp da ayranımı kabartma vefasız…

Başkalarına da aratma.

Sana tavsiyemdir; Kirpi olmaya gerek yok, kendi oklarını kullan.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.