banner440

google.com, pub-6607037292168000, DIRECT, f08c47fec0942fa0
BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

Hz. İbrahim ilahi kelimetullahı savundu, putları yıktı ve bunun karşılığında kendisini ilah zanneden Nemrut tarafından zulme uğradı.

Meydanda büyük bir ateş yakıldı ve Hz. İbrahim bu ateşe atıldı.

Yok edilmek istendi.

Allah c.c emretti “'Ey ateş, İbrahim'in üzerine soğuk ve selâmet ol” dedi ve o ateş Hz. İbrahim’ i yakamadı.

O İbrahim Aleyhisselam Allah’a sarılmasının mükafatını aldı.

Kısaca böyle.

Bir de bunun karınca kıssası var.

Küçücük bedeniyle bir damla su taşıyan Karınca’yı görünce sorarlar;

Nereye gidiyorsun?

Karınca; Duydum ki Hz. İbrahim’i ateşe atmışlar, onu söndürmeye gidiyorum.

Güldüler; Sen bu kadar suyla o ateşi söndüremezsin, hem oraya varamazsın da!
Karınca; Evet, varamam ama hem tarafım belli olsun istedim hem de varamasam da yolunda da ölemem mi? demiş.

O zamanın İbrahimleri ve karıncaları...

Asırlar geçti lakin Hak ile Batılın mücadelesi hiç bitmedi ve bitmesi de beklenmesin çünkü Allah’ın tecellisi budur ve kimin ne tarafta olduğu, kim için mücadele vereceğinin müthiş bir imtihanıdır tüm yaşanacaklar.

Şimdi gelelim adalet timsali Hz. Ömer’e.

Çok çok sevdiğim bir büyüğümle siyasi bir çalışma yaparken kendisine vatandaşın birisi; Sizden Hz. Ömer’ in adaletini beklerim demişti.

O büyüğümün verdiği cevap kafamın ilk zonkladığı dönemde beni çok sarsmıştı; Sen Ömer’ in ashabı gibi ol, benden öyle Ömer’lik bekle.

Şaşırmıştım.

Oysa o kardeşimiz onu Hazreti Ömer’ in adaletinin timsali olarak özümsemiş ve ona destek vererek görevini çoktan yapmıştı.

Karınca misali de olsa seni-beni- onu ateşinde yakmaya çalışanlara karşı su tanesini sırtına yüklemiş ve bizlere yakılan ateşi söndürmek için harekete geçmişti.

Belki gücü yetmeyecekti fakat o dönemin tüm risklerine rağmen “Uğrunda ölmek” ve “Yerini belli etmek” için hayatı pahasına da olsa tüm gücüyle ona koşmuştu.

O “Adaletli olmanı beklerim” derken ona yüklenen “O günkü ashap ol” misyonunu çoktan üstlenmişti.

İfade edilemeyen sorun şuydu aslında; Ömer gibi değilsek kimseden de Ömer’ in ashabı gibi olmayı beklememek gerekirdi.

Hele İbrahimler gibi olmak zamanı değilse artık, kimseden de o karınca gibi olmasını ummamaktı.

Anladık ki; Dün usul ve esas olarak benimsediğimiz her ne varsa bu gün onların tamamından olmasa da birçoğundan çark etmiş, bizi biz yapan değerlerimizi unutmuş,” ER” kişilikten vazgeçerek bizi “HER” kişi yapan tüm değerlere sahip çıkma aşkıyla yanıp tutuşan bir hale dönüşmüşüz.

Bize öğretilen, nasihat edilen; Zalimin zulmüne karşı onurla mücadele vermek, çalıp çırpanların, yakıp yıkanların, sövüp sayanların, yiyip içenlerin değil, fakir-fukaranın, garip-gurabanın onurlu mücadelesini vermekti aslında.

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” ve “ Zulme rıza aynen zülümdür”  desturuyla bizlere yıllar yılı nasihat edenler bize öğrettiklerinden çark etmek bir yana, sesimizi kesmek ve zulme karşı mücadeleden vazgeçmemiz için traplen vazifesine soyunmuşlar ve hem fikrin fahişesi hem de zamparası unvanını almak için birbirleriyle yarışır hale gelmişlerse buradaki sorunda eminim o zaman ki nasihatlerindeki haksızlık ve zulüm edenlerin başka oğlanlar olması bu günkülerin ise bi-zatihi kendileri olmasıdır.
Zaman öylesine hızla mesafe aldı ki; Her nasılsa, önce kendi içimizdeki adaletten vazgeçtik sonra da adaletini tesis edeceğimiz insanların Ömer’ liginden.

Onlar o günün ashabı gibi olmadıklarından bizim de o günün Ömerleri olmamızın anlamı kalmadı nedense!

Putları yakıp yıkınca ateşe atılan İbrahimler de kalmadığından onlara su taşıyan karıncaları da olanca merhametsizlikle ezmek gerekirdi ve ezildi de.

Dünyanın bilmem neresinde yapılan zulmü görüp müthiş mücahitlik serd ederken (!) hem kendi içimizde zulme uğrayanları hem de Doğu Türkistan’daki öz evlatlarımıza, din kardeşlerimize yapılan zulümlere kayıtsız kalmamız ve karpuz tezgâhının başında yüzümüzdeki cıvık tebessümle Rabia işareti yaparak tüm Dünya’ ya mesaj vermemiz oldu şimdiki davamız.
Zulüm görüp şehit edilenlerin gıyabi cenaze namazından sonra bilmem ne şenliğinde çiftetelli oynamak oldu hüznümüz.

Plajdaki fotoğraflarımızla “Siz mutsuz olabilirsiniz, katlediliyor da olabilirsiniz ama biz gördüğünüz gibiyiz ama acınızı da yüreğimizde felaket hissediyoruz” oldu yasımız.

Bunlarda yetmedi, öncesinde kimse görmesin, gururu incinmesin diye evinin önüne gizlice azığını bıraktığımız ihtiyaç sahiplerini sırf iki kuruşluk hava atmamız için kentin ortasındaki çeşmelerden akan çorbalarla karnını doyurmaları için teşhir eder hale getirdik.

Ziyaret ettiğimiz yaşlılarımız ve ağır hastalarımızın yanında mutluluktan ağzı bir karış açılmış halde boy boy fotoğraf çektirerek gazetelere servis yapacak anlı şanlı programlar yaptık.

Fakirliğin gururundan evinden çıkamayan kardeşlerimize yerinde yardımlarda bulunmak yerine “Fakir-Zengin bir arada” sloganıyla düzenlediğimiz iftarlarda onları değil de cebinde 50 kişiyi doyuracak parası olanlara tatlısından tuzlusuna kadar her şeyi ikram edecek efsane iftar programları tertipledik.

Sırf birilerini zengin etmek maksadıyla Çaylar bizden-Dedikodu Sizdenlere, Çalgı bizden-Oynamak Sizdenlere, bilmem ne festivalleri diye ünlü ünlü sanatçılara verdiğimiz on milyarlarla gelenek- göreneklerimizi, örf-adetlerimizi iğfal ettik.

Gereksiz, anlamsız Yerel Güzellik yarışmaları düzenleyerek teşhirde çağ atladık.

İncelemelerimiz sonucunda Kente yüzlerce proje kazandırdığımız (!) ve milyarlarca paralar harcadığımız, eş-dostlarımızı da içine dâhil ettiğimiz onlarca Ülkeler gezdik.

Kendi zenginlerimizi oluştururken zekâtını dağıttıklarında koskoca şehri ihya edecek haksız kazanç mimarlarımıza öz evlat muamelesi, fakat bizi buralara taşıyan karıncalarımıza ise böcek muamelesi yaptık.

Bizim oğlanlara köşe dönecekleri imtiyazlı evler yaparken, garibin tentesini başına yıktık.
“Şu gazeteyi hak ile yeksan edelim” derken kendi kalemşor ve TV kanallarımıza oluk gibi paralar akıttık.

Vatandaşın hakkı olan, kendi cebimizden çıkmadığı açık ve net olan seçim bütçelerine, bilmem ne kulüplerine trilyonları gözümüzü kırpmadan hibe ettik.

Daha neler neler yaptık ve sonra da size “Ömer’ in ashabı gibi ol” dedik.

Yoksa benden Ömerlik bekleme…

Önce sen adam ol sonra beni adam etmeye çalış.

Artık koltuklarda biziz ve bizler Nemrut gibi yaşarken, ne İbrahimlere tahammül ederiz, ne Ömer oluruz, ne de su taşıyacak karıncalara medetimiz olur.

Dünya bizimse mesele bitmiştir, dava tamamdır!

Ey sevgili olmaya azmettiğimiz muhaliflerimiz…

Görüyorsunuz ki; Biz şanımıza ne yakışıyorsa yaptık.

Bizden vazgeçmemizi istediğiniz ne varsa vazgeçtik…

Korkmayın…

Ne İrtica ne de bilmem ne tehlikesi kalmamıştır bu ülkede…

Biz gereğini yapmış ve sizi rahatlatmışızdır umarım!

Gördünüz… Muazzam değiştik…

Sevinin… Zafer sizin zaferiniz!

Ne İbrahimler İbrahim artık, ne Ömerler Ömer…

Ne de KARINCA kaldı su taşıyacak… CANI PAHASINA.

Kutlu olsun.

Yok aslında birbirimizden artık farkımız…

Ama unutmayın, biz yine de Osmanlı Bankasıyız.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.