banner440

google.com, pub-6607037292168000, DIRECT, f08c47fec0942fa0
BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

İnsanlar ne kadar okursa, o kadar bilir.

Ne kadar bilirse, o kadar düşünür.

Ne kadar düşünürse, o kadar doğru kararlar verir.

Sanırım millet olarak en büyük sorunumuz bu.

Düşünmeden karar veriyoruz çünkü düşünecek kadar bilmiyoruz.

Bilmiyoruz çünkü bilecek kadar okumuyoruz.

Gece haberleriyle ülkesinde olup bitenden haberi olan, siyasi düşüncelerini oradan aldığı yanlış bilgilerle tanzim eden, kararlarını ya kahve sohbetlerinden ya da pişpirik masasının üzerindeki gazetedeki manşet başlıklarının etkisiyle alan bir toplum halindeyiz genelde.

Yıllardır hipnozlaşmış, geçim darlığı mücadelesine esir edilmiş, geçimini sağlayacak iş veya yaşam standardını arttıracak ücret artışı yerine evine aşevlerinden yemekler gönderilmiş, seçim zamanlarında beyaz eşyası hediye edilmiş, erzak paketleri dağıtılmış bir toplum haline getirilmiş bizlerden doğru kararlar beklemek ne kadar gerçekçi olur?

Bunu biz çok istemedik elbette.

Önce rahat ve kimseye muhtaç olmadan yaşamak için gerekli olan tüm şartlar elimizden alınmış, sonra devletin inisiyatifine mahkûm haline getirilmişiz.

Emeklisine yüzde 3 gibi komik zam yaparak onu per perişan halde bırakmışız, geçimden başka bir şey düşünemeyecek hale getirmişiz sonra da doğru kararlar vermesi için seçim meydanlarında “biz gelirsek size şöyle şöyle yapacağız” diye umut tacirliği yaparak oyuna talip olmuşuz.

Oysa beni bu hale sokan sen değil misin?

Devleti yönetenler seçim dönemlerinde mi emekli, işçi, memur ve esnafın mağduriyetlerinin farkına varıyorlar?

Hayır, asla öyle değil.

Öğretilmiş çaresizlik içinde ser sefil hale sokulan vatandaşın kendisini bu hale sokan iktidara destek vermesinin sebebi ne olabilir acaba?

Bu sosyolojik bir vaka.

Sosyologlar bu konularda bolca kitaplar yazıyor, müsaade edilen sınırlı TV kanallarında fikri olgunluk oluşturmak için epeyce çabalıyorlar lakin biz magazinleştirilmiş ekranlarda bolca dizi, giyim-kuşam, yeme-içme programları seyrederek ülkenin gerçeklerinden gün geçtikçe uzaklaşıyoruz, uzaklaştırılıyoruz.

Bu sistemli bir şekilde yapılıyor elbette.

Okumayan, bilmeyen, düşünmeyen ve doğru karar veremeyen bir toplum oluşturmak için o kadar fazla çabalıyor, toplumu öylesine yönlendiriyorlar ki; biz bunun farkına varana dek atı alan Üsküdar’ ı geçmiş oluyor.

Asla layık olmadığımız bir şekilde idare oluyoruz.

Hazindir ki; mutlu azınlıkların hegemonyası altında uyuşturulmuş beynimizle halimize isyan da etmiyoruz.

İsyandaki kastım elbette sokaklara dökülmek değil.

Demokratik hakkımızı kullanarak, bizi iyi yönetecek idarecileri seçerek hayatımızı yaşanabilir hale sokabiliriz rahatlıkla.

Bu fırsat 4 yılda bir elimize geçiyor.

Çok üzülerek ifade ediyorum ki bende dâhil olmak üzere biz bu hakkımızı asla yerinde kullanmıyoruz.

Yapmamız gereken iktidar da olan ve bizleri yönetenler belli bir zaman sonra ülkeyi iyi yönetemez hale geldilerse elimize geçen hakkımızı kullanarak bizi daha iyi yönetebilecek kadrolara destek vermektir.

Bunu yaparken üyesi olduğumuz partiye kalleşlik yapmış psikolojisi ile değil “artık bizi iyi yönetemiyorsunuz. Sizden iyi yöneteceklere destek vererek vatandaşlık hakkımı kullanmak istiyorum” şuuruyla hareket etmeliyiz ki bu bizi hem ruhen rahatlatır hem de ülkemizin yaşam kalite standardını arttırmış olur.

Haziran seçimleri böyle bir fırsatın elimize geçtiği bir seçim olacak.

Yapılan anketlere bakılırsa vatandaşımız da bu şuur oluşmaya başlamış ancak yeterli oranda değil.

Daha fazla okuyarak, bilgiye dayanarak vereceğimiz kararlarla çok önemli gelişmelerin müsebbibi olabiliriz.

Bu imkânı doğru kullanmalıyız.

En hassas olduğumuz dini argümanları kullananları iyi irdelemeliyiz.

Bir taraftan bir siyasi partiyi 40-50 sene öncesiyle yargılarken diğer tarafta yüce kitabımız Kuran-ı Kerimi pasta yapıp kesenleri, bir semtte kutsal mabedimiz Kabe’ yi maket haline getirerek insanları etrafında tavaf ettirenleri, Allah’ ın bütün sıfatlarını üzerinde taşıyan lider diyerek şirke girenleri, Bakara-Makara diyerek ayetlerle dalga geçenleri görmezden gelmek ve bunu yapanlar hakkında da hiçbir yasal işlem başlatmamak ne ile ifade edebilir?

Din, siyasi tercihlerimizi sömürmek için değil, hem bu Dünyamızı hem ahiretimizi kazanmak için Allah’ ın emir ve yasaklarını içinde barındıran en yüce kutsalımızdır.

Kim ki dinimizi kullanarak vicdanımızı yönlendirmeye çalışıyorsa, siyasi tercihimizi değiştirmemiz için onu kullanıyorsa, kullanırken emir ve yasakları yok sayıyor, dalga geçiyorsa asıl şarlatanlığı yapıyor ve en büyük günahı işliyor demektir.

Başkasının günahları üzerinden rant devşirmeye çalışmanın tek sebebi bizim milletimizin dinimize karşı duyduğu hassasiyettir ve dikkat edilirse bu seçimler öncesinde de sözde muhafazakar partiler kendi günahlarını unutturarak başkalarının yaptıkları üzerinden bizi avlamaya çalışmaktalar.

Bu millet yine bunu yer mi? bilmem.

Ama bildiğim bir şey var; artık deşifre olmuşların diz üzerinden dayanağı kalmamıştır ve eskisi kadar bunun üzerinden prim yapamayacaklardır.

Projelerin, vatandaşın yaşamını kolaylaştıracakların, dürüst, samimi, şaibesiz, hiçbir yolsuzluğa karışmamış tertemiz insanların bizi yönetmesine fazlasıyla ihtiyacımız vardır.

Çok iş düşüyor bize, hepimize…

İyi izleyip, iyi okuyup, iyi bilip, doğru düşünüp akıllı kararlar vereceğimize inancım artmakta artık.

Haziran seçimleri bu milletin uyanış seçimleri olsun inşallah.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.