Kazık kendisine girmediğinden içi rahat tabii…
Kızmıyorum ama ısrardan da nefret eder hale geldim.
Benim huyumu biliyorsun; bir kere ısırıldığım yerden bir daha ısırılmam.
Doğru bildiğim yolda ölümüne giderim.
Kavşaklarla işim olmaz.
Yalancı, üçkâğıtçı, para hastası, üç kuruş için bütün itibarını satan, yalaka tiplerle neden beni bir araya getirmek istersin be adam?
Elli defa denedin, bende geri vites gördün mü de çabalarsın?
Bırak beni kendi halime de işime gücüme bakayım.
Bu adamlara yakın olmanın ne faydasını gördüm de yine sil baştan yapayım?
Kırk yıllık dostunu keseceği faturalar, alacağı maaş yüzünden satan adamlardan bu memlekete ne fayda olur da bana olsun?
Bir insanın karakteri bu yaştan sonra değişir mi?
Adam pişkin… Kızaracak ne yüz var ne de astar.
Onun elindeki gücü biz elimizin tersiyle itmişiz.
He birde o yüzden laf edenler var.
“Başbakan sana il yönetimine gir dedi de sen girmedin, abilik yapman gerekirdi” diyenler yani.
Ulan beyin özürlü adam, kardeşliğin kalmadığı yerde abilik mi olur?
Sana geliyor bir iki kişi bir şeyler anlatıyor, duymak istediğin cümleler sarf ediliyor, sonra “Mehmet şöyle yapmalıydı” diyorsun.
Sana bunu anlatanların 5 senede ne moklar yediğini sen biliyor musun?
Benimle niye ters düştüklerini, hangi isteklerine yeşil ışık yakmadığımı sordun mu?
Kaç para fahiş fatura kestiklerini, hangi işlere el attıklarını, o işleri almak için kimlerle baskı yaptırdıklarını, kimlerin rızıklarını kestiklerini, muhabbete başladıklarında faturadan başlayıp faturayla bitirdiklerini, kira ödemeden işyeri çalıştırdıklarını, ihaleyle yeri üç kuruşa alıp başkasına fahiş fiyata kiraladıklarını, vakıf-makıf ayağına yer devşirdiklerini, seçim öncesi başkalarının çekleriyle iş yaptıklarını, bu parayı şimdi nasıl ödeyeceklerini, elden borç alıp sonra da “kestiğin faturalara say kardeşim” dediklerini, daireleri başkasının üzerine yapıp şimdi de birbirlerine girdiklerini, devlet şurada zarar ettiriliyor dediğimde “ilçe başkanı bu işle ilgilenmez” denilip sesimin neden kesilmeye çalışıldığını gelip bana hiç sordun mu?
Dünya size güzel tabii…
Şahsiyet yoksunu bazı zevatla sen uğraşmadığın için meseleyi sadece ilçe başkanlığı olarak görürsün, ahkâm kesersin.
Neden il yönetimine girmemişmiş…
Kaç kişi tanıdın elinin tersiyle iten peki?
Balıklama atlayanlar, içeri dalmak için araya adam sokanlar varken biz neden istemedik?
Ne kendine soru sormasını biliyorsun ne de soranlara cevap vermesini.
Bildiğin tek şey; Aklın sıra ara bulmaya çalışmak.
Git kendi aranı devam ettir.
Bizim aralayacağımız delik yok.
İşime gücüme bakıyorum, böyle de çok mutluyum.
Keyfimi kaçırmayın benim.
Eğer arkadaşsanız ve öyle kalmak istiyorsanız rahatsız etmeyin beni mokunun rengini bildiklerimle.
Meseleyi burada bitirelim.
Sonunu da bir kıssa ile bağlayalım.
Belki sözden anlamayanlar kıssadan ders çıkarırlar.
Tilki ormanda gezinirken ağacın dalında keyifle oturan serçeyi görünce, ağacın altına gelerek:
- Serçe kardeş aşağıya inde birlikte gezelim deyince serçe:
- İstemem, burada iyiyim. Hem sana güvenmiyorum deyince tilki tüm sevimliliğiyle
- Aşkolsun ne kötülüğü gördün? der. Serçe’den:
- Boşa uğraşma seninle işim olmaz... yanıtını alan tilki:
- Yarın yine geleceğim, belki o zaman fikrini değiştirirsin diyerek ağacın altından ayrılır.
Ertesi gün tilki yine serçenin yaşadığı ağacın altına gelerek:
- Teklifimi düşündün mü? Benimle arkadaş olacak mısın diye sorunca serçe:
- Hayır. Seninle yan yana bile gelmem!
- Niye ne yaptım da benden bu kadar nefret ediyorsun? Diye sorunca serçe:
- Hani dün buradan ayrılıp gittin ya...
- Eee?
- Seni gizlice takip ettim...
- Eee?
- Bir ağacın altında durup kakanı yaptın ya...
- Eee?
- Sen oradan ayrılınca bokuna baktım. Bokunda serçe tüyleri vardı. Şimdi anladın mı şerefsiz, yalancı, üçkâğıtçı tilki seninle neden arkadaş olmadığımı...
- ......
Şimdi gelelim sorulara:
- Orman neresi?
- Tilki kim?
- Serçe kim?
- Tilkinin daha önce yediği serçeler kim?
Kalın sağlıcakla…
