banner440

google.com, pub-6607037292168000, DIRECT, f08c47fec0942fa0
BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

Çıktım dedim ki; ‘Bu seçimlerde Halit Altuntaş’ ı destekliyorum.’

Son güne kadarda sözümün arkasında durdum ve üzerime düşen ne varsa yaptım.

Seçimlerde aslolan disiplinli, düzenli, kural ve kaideli çalışmaktır. 

Siyasette aynı ticaret gibidir.

Büyük devlerin pazarında mahalle bakkalı mantığıyla yönetemezsin işyerini.

İyi bir bütçeniz olacak, iyi bir ekibiniz olacak ve bunlardan çok çok önemli olan kuvvetli bir markanız olacak.

Bu markayı yerelde pazarlayacak olan sizlersiniz.

Ne kadar iyi sunarsanız o kadar talep olur.

Peki, tanınmak için ne gereklidir? Elbette reklam.

Halit Altuntaş kabul et-etme Derince’ de markadır ama tek marka değildir.

Kaybettiği tüm seçimlerde karşısında kuvvetli bir marka vardır; Ak Parti.

Müthiş marka… Reklamlı, paralı, disiplinli, yerelde de iktidar ve oturmuş teşkilatları olan.

Markanın sahibi olan Recep Tayyip Erdoğan ise tek başına herkese kafa tutabilecek kadar cesur, kararlı ve işi bilen bir Mega-star.

Ankara’ dan rüzgar estirmekle kalmayıp Türkiye’nin ayak basmadık yerini bırakmayan ve her gittiği yerde seçmenin duymak istediği mesajı verebilen ve en önemlisi algı yönetimini müthiş başarabilen biri.

Bu bir malı yerelde de pazarlamak için bulunmaz nimettir.

Radikal olmayan müşteri yerel adayın şusuna-busuna bakmadan tezgâha koştu ve el alışkanlığının da verdiği içgüdüyle rafta duran malı aldı.

En yakın zamanda, en yakınında ve kendisini iktidarda tutan ekibini oluşturduğu cemaate tam 3,5 ay boyunca örgüt dedi, haşhaşi dedi, inlerine gireceğiz dedi, ağza alınmayacak hakaretler etti ve seçmenine bir hedef göstererek başka yerlere bakma fırsatı vermeden sandığa yöneltti.

Bakan çocuklarının rüşvet-yolsuzluk, milyarlık saatler, kutular ve dinimizle dalga geçen Egemen Bağış gibi adamlarını unutturdu.

Cumhuriyet tarihinde sesi çıkmadığı halde miting yapan tek Başbakan oldu.

İstiklal mücadelesi(!) başlattı.

Sosyal medyadaki tapelere karşı Twitter, Facebook kapattırdı.

Bu mücadeleyi tek başına verebilecek kadar kararlı bir lider tanıyor musunuz?

İşte bu Ak Parti markasının sahibi malını böylesine müthiş teşhir ederken malındaki defoları da aynı ustalıkla kapatabildi.

Seçimlerden önce de sonra da bir sürü insanla görüştüm ve duyduğum hep aynı; Başkanım ne hanıma söz geçirebildim ne de çocuğa. Biz başbakana oy vereceğiz, verdik dediler.

Bu rüzgârın karşısında başarılı olmak çok mümkün değildir.

Ülke çapında tüm beklentilerin aksine bu denli başarı elde edilmişse sen sadece son seçimle kıyasını yaparsın o kadar.

Bu kıyası yaparken bakarsın; Geçen seçimde ne oy almışım, hangi mahalle ve sandıklarda atak yapmışım, hangilerinde gerilemişim?

Bu seçimler ne kadar yerel olsa da genel seçim havasına sokulduğuna göre son 2011 seçim sonuçlarına göre analiz etmek gerekir.

Herkes böyle yapıyor zaten.
 
O halde kısa ve öz bizde bakalım… 

MHP 2011 seçimlerinde yüzde 13,3 oy almış.

Bu seçimlerde ise 22,5 oy aldı.

Ak Parti ise 2011 seçimlerinde yüzde 48,6 oy almış.

Bu seçimlerde ise 42,3 oy aldı.

Yani MHP Derince’ de oyunu 9,2 oranında arttırmış ancak Ak Parti 6,3 oranında düşürmüş.

Burada en dikkat çekmesi gereken husus ise tüm seçimlerde Kocaeli’ deki ilçeler arasında sürekli 6. sırada olan Derince bu seçimlerde son sırada yer aldı.

Yani yüzde olarak Kocaeli’ de en düşük oyu aldığı ilçe Derince oldu.

Kocaeli ortalamasının hep orta kısmında yer alan Derince’ nin neden son sıraya gerilediğini ve Yavuzsultan ve Yenikent mahallesinde nasıl ikinci parti olduğunu varsın parti üst kurulları düşünsün, o bizim işimiz değil.

Herhangi birisi Ak Parti’ deki bu gerilemede payım var diyerek böbürlenmesin ama Saadet Partisinin 16 bin oyunun nasıl 2 bine gerilediğini ve bu oyun nasıl Ak Parti’ ye yöneldiğini düşünmesi gerekenler yine iyice düşünsün.

Bu kadar katakullinin yapıldığı bir seçim gören olmamıştır.

Aslında polemik yapmak istense Haydar Bulut’ un yine bir rekor kırarak (!) tüm yelkenleri dolduran rüzgara rağmen partisini en son sıraya düşürdüğünü üzerine basa basa söylemek gerekir ama maksat seçim kazanmaksa son sırada da olsa işte kazanıldı.

MHP’ de ise 12 ilçe arasında en yüksek oyu aldığı 2.inci ilçe Derince oldu.

Yerel seçimlerde ilk kez 2 mahallede ikinci parti oldu ve genel sıralamada 4.sıradan üçüncü sıraya yükseldi.

Halit Altuntaş çok iyi bir insan ve insanüstü bir gayretle çalıştı, ilçe yönetimi de muazzam çalıştı, kadın kolları ve gençlerin bir bölümü de çalıştı ama detay çalışmalarda istenen randıman alındı mı diye sorarsanız HAYIR derim.

Meclis üyelerinin bir bölümü mahallelerinde daha iyi çalışabilirdi.

Cemaatler ve hemşeri dernekleri üzerinde daha etkin olunabilirdi ama ne kadar çalışırsanız çalışın karşınızdaki o marka ve sahibi işi bitirirdi.

Fethullah efendi cemaatine karşı olan cemaatler Ak Parti’ ye iyice kilitlendi ve bu arada cemaatte kendi gücünün sınırını görmüş oldu.

Birçok hemşeri dernekleri ve sendikalar üzerinde belediye ve genel merkez baskısı oluşturuldu.

Daha sayabileceğim bir sürü eylem var ama bunlar siyasette mazeretten öte geçemez.

Halit Altuntaş’ın adaylığında biz eldeki imkânları en verimli şekilde kullanarak bu güne kadar Derince’ de yapılmış en kaliteli seçim çalışmasına katkıda bulunduk ve rüzgârın sert estiği bu seçimde oyları 9,2 oranında arttırmayı başardık.

Sonuç elbette Allah’ın takdiridir.

“Tedbiri elden bırakıp takdire bühtan eyleme” desturuyla can siperhane çalışanlar “ Tedbir de takdiri bozmaz” desturuna iman ederek sonuca razı olurlar.

Hilmi dede hazretlerinin “Kerameti kendinden menkul Hilmi dede kime himmet ede” desturunu bilmeyenlerin de seçim sonuçlarını kendi başarıları ve çok çalışmaları olarak görmemelerini tavsiye ediyor konuyu seçimleri kimin kazandığını bilimsel gözlemle ifade eden Fatoş Karahasan’ ın kısaltarak sunduğum şu analizi ile bağlıyorum.

“Seçmenler kendi sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarını yücelten söylemlerin çekiciliğine kapılırlar. Dışlandıklarını veya aşağılandıklarını düşündüklerindeyse, tepkilerini güçlü bir biçimde dile getirebilecekleri hiç bir fırsatı kaçırmazlar.

1. Başbakan Erdoğan, bir "Mega Star" konumlandırması çerçevesinde iletişim kuruyor. Müzik, renk ve dinamizmle dolu bir ortamda, Başbakan dinleyicilere coşkuyla sesleniyor. Onların kendilerini üstün hissetmelerini sağlayacak kıyaslamalar yapıyor. Diğer grupları vahşi, hain ve kötü kalpli karakterler olarak tanımlıyor. Tüm bu olumsuzlukların karşısında bir lider olarak çözümü bulacağı ve kitlelere daha mutlu bir ülke sağlayacağını vaat ediyor.

2. Erdoğan, korku ve kurtuluş unsurlarını büyük bir başarıyla kullanıyor. Siyasi kariyerinin tümünü, alaşağı etmek istediği "düşmanlara” karşı bir mücadele içinde yürüten bir siyasetçi olarak, her dönem yeni bir hedef seçiyor. Seçmenlerini, bu ortak düşman çerçevesinde savaşmaları ve AK Parti'yi desteklemeleri gerektiğine ikna ediyor.

3. Her konuşmasında, korkutan sorunlara karşı duracak ve halka daha iyi bir geleceği sunacak tek kahramanın kendisi olduğunu vurguluyor.

4. Erdoğan kendi seçmenine kendisini iyi hissettiriyor. Onların sosyal sınıf savaşında yanlarında olduğunu vurguluyor.

5. Köprüler, havaalanları, tablet-bilgisayarlı eğitimler gibi vaatlerle, seçmenlerin çocuklarının yaşayacağı Türkiye'nin, dünyanın imrendiği ve kıskandığı bir ülke olacağı izlenimi yaratılıyor. Bu da gurur, kendini beğenme ve meydan okuma duygularını tetikliyor.

6. Erdoğan, yüksek sesle, heyecanla, ağır suçlamalarla konuşurken, araya şiirler, şarkı sözleri katarak, iletişimini her zaman canlı tutmaya çalışıyor.

7. Muhalefette, bir "mega star" edasıyla çalışan siyasetçiler olmadığı için, "Erdoğan'ın alternatifi yok" inancının yerleşmesi de kolay oluyor. CHP'nin özgürlük, eşitlik, demokrasi, kentleşme vaatlerini, kırsal kökenli seçmen asla benimsemiyor. Bu talepleri, kendi önceliği olarak görmüyor. Hatta kentli sınıflara duyduğu tepkiyi, AK Parti'ye yakın durarak ve "İnadına Ak Parti" diyerek her fırsatta vurguluyor.

Siyaset, uzun bir yolculuktur, bir maratondur. Uzun vadeli bakmak, 7 gün 24 saat kesintisiz bir biçimde seçmenle iletişimde olmak ve onların taleplerine kulak vermek gerekir.

AK Parti'nin yerel seçimlerdeki %44.14'lik oy oranının ve muhalefet karşısında güç kaybetmemesinin nedenlerini anlamak isteyenlere, toplum ve birey psikolojisi ve siyasi pazarlama konularındaki yazı ve kitapları okumalarını öneririm. Erdoğan'ın başarısı, çok sağlam bir siyasi pazarlama planının ürünüdür.”

Marka etkisi şimdi daha iyi anlaşılmıştır sanırım.

Kalın sağlıcakla.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.