banner440

google.com, pub-6607037292168000, DIRECT, f08c47fec0942fa0
BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

Ben 10 yıl teşkilat kademelerinde görev yapan birisiydim.

Tayyip beyi halen hem başbakan, hem de genel başkan olarak görmeye devam edenleri çok iyi anlayabilirim ancak hak veremem.

Son 3-4 yıldır Tayyip Bey sadece başbakandır.

Bunu söylerken Genel Başkanlık sıfatını görmezden gelmiyorum ancak icraatlarına baktığımızda ülke ve dünya meselelerinin onu tamamen teşkilatlarına hâkim Genel Başkanlık özelliklerinden uzaklaştırdığını görebiliyorum.

Ayda bir kez İl Başkanları toplantısı yapmak, kongrelere katılmak ve usul açısından birkaç siyasi programa katılarak teşkilatlara yönelik mesajlar vermek yeterli değildir.

Geçmişteki teşkilatçılık yönüne birebir şahit olmayanlara bu söz ağır gelebilir.

Eğitimlerine katıldığımız Tayyip beyle bugünkü Tayyip Bey arasındaki farkı anlamak için onu sadece televizyondan izlemek yeterli değildir.

Hayranı olduğumuz Genel Başkan oydu.

Teşkilatı emanet ettiği Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem’ in halen Refah Partisinde takılıp kalan pikabının iğnesi tüm plakları çizmektedir.

Tayyip Bey bunun maalesef farkında değildir, belki de farkındadır, görmezden gelmektedir.

Ancak üst üste gelen ülke ve dünya siyasetindeki gitgeller, bu sorunlara müdahale şansını kendisinin elinden almıştır.

İllerde tüm teşkilat kademelerinde seslendirilemeyen bir asabiyetin olduğu aşikârdır ve yığınların öfke patlaması yaşamaması sadece Sayın Başbakana duyulan sevgiden kaynaklanmaktadır.

Yetki ve erki elinde tutanların mal varlıklarındaki müthiş artış, ana omurgayı oluşturanların ve uyarı vazifesi görenlerin partiden tedrici, ilçe teşkilatlarında özveriyle görev yapanların yalnız bırakılması.

Fakat oluşan 5-10 kişilik zenginler kulübünün Belediye başkanının da desteğini alarak ve kendilerine sağlanan mali imkânlarla tüm kademeleri tahakküm altına alması, mahalle yönetimlerinin ise seçimden seçime hatırlanan ve üzerine sürekli yük vurulacak şahsiyetler olarak görülmesi bu sorunun en vahim kanıtıdır.

Teşkilat kendisini sahipsiz hissetmektedir.

Sorulduğunda veya birlik beraberliğin sembolik olarak gösterilmesi gerekilen hallerde kendileri bu sahipsizliği ve sorunları asla kabul etmeyeceklerdir ancak birebir ve güvenebileceği insanlarla yaptıkları sohbetlerde bu tür gerilimlerin boyutu açık dille ifade edilecektir, edilmektedir.

Başbakan, teşkilatların içinde bulunduğu ruh halinden bi haber sürdürdüğü Genel Başkanlık görevinde içerdeki yarayı pansuman edecek güç ve kudretten uzaklaşıyor ve tüm insiyatif gittikçe bölgenin hâkimi olarak görülen şahsiyetlere yöneliyor.

Teşkilatlar en güçlü gördükleri yerel aktörler etrafında öbekleniyor ve bu da siyasi semboller açısından müthiş bir güç savaşına yöneliyor.

İl siyasetine yöneldiğinizde Nihat Ergün, İbrahim Karaosmanoğlu, Fikri Işık en önemli çekim merkezi oluyor.

İlçe siyasetine yöneldiğinizde ise, mali desteğini aldıkları belediye başkanı, teşkilatların hâkimiyetini doğal olarak elinde tutuyor.

Teşkilat kademelerinde görev yapanların özel veya seçmene ilişkin sorunları çözülemezken, teşkilatların yine de bir ümit olarak sarıldıkları şahsiyetler hep bunlar oluyor.

İlçe başkanı, Belediye Başkanı ile geliştirdiği ilişki biçimiyle bu kısır döngüyü doğal olarak tetikliyor.

İlçe Başkanı olarak, teşkilatlar sizden Belediye hizmeti talep ediyorsa Belediye Başkanının emrine tabii, ilçe giderlerini karşılayacak mali yapı güçlü değilse, bunu güçlendirmek için yine yanaşacağı kişi belediye başkanıdır havası oluşturursanız bu her şeyin finali demektir.

Tahakküm altında sürdürülen görev, hiçbir teşkilat yapısına tat, lezzet vermez.

Siyaset üretemez, teşkilatlarınıza hâkim olamazsınız.

Ak Parti bu durumda şu an.

Herkes gücün ve erkin elinde olduğuna inandığı yerel güç merkezlerine yönelmiş durumda ve “Sizin derdiniz var mı, ilgilenelim” diye soranları da olmadığından kendilerini böyle yaşamak zorunda hissediyorlar.

Peki, bunun sonucu nedir?
Bunun sonucu; Yılgınlık ve ses edilmeyen galiz örneklerden yola çıkarak kahir ekseriyetin varacağı nokta; ya sessizlik ya da malı götürme eğilimidir.

Ak Parti’ ye 5 yıl önce bu görevi mükemmel şekilde yapan Recep Tayyip Erdoğan gibi bir Genel Başkan gerekmektedir.

Değişmelidir demiyorum, gereklidir diyorum.

Bu gerçekleri ifade ederken; Bize “şimdi mi konuşuyor?” diyen beyni bozukların, hala sevgimizden kalan kırpıntılarla nelere sukut ettiğimizi anlamalarını da beklemiyoruz zaten.

Her şeyin güllük gülistanlık görüldüğü Ak Parti’ de bu muazzam boşluk dolmadan ve Sayın Başbakan yeniden Genel Başkan olmadan, ilk seçimde alınacak sonuçların akabinde hem milletvekili hem de teşkilat bazında çok önemli kaymaların olacağı artık çok aşikârdır.

Ak Parti’ de Yerel seçimlere 10 ay gibi kısa bir zaman kala tüm ilçelerde oluşacak aday adaylığı sendromu ve aday belirlemedeki usul ve esaslar da teşkilat yapısını iyice yıpratacaktır.

Kim ne derse desin; ne kadar milletvekili varsa, her biri en az bir ilçede, kendi belirleyecekleri adaylarının seçime girmesi için mücadele edeceklerdir.

Bu gerilim demektir.

İl Başkanı Civelek ise bu gerilimin baş aktörü olacaktır çünkü her şeyin hâkimi rolünden vazgeçmeyecek ve aralarında soğukluk olduğu bilinen bazı Milletvekillerine karşı fütursuzca davranarak, egosuyla hareket etmeyi sürdürecektir.

Bu gerilim ortamında; Oluşturulan seçim bütçesinden, adaya adayları tanıtım gelirlerinden, TV programlarından istifade etmeye çalışacak en tehlikeli “Köşe kapıcılarının” da durumu değerlendirildiğinde açıkça görülür ki; Bu dönem Ak Parti’ de aday belirleme yönteminin diğer seçimlere kıyasla farklı kıstasları da olacaktır!

Seçim İşleri Genel Başkan Yardımcılığı, aday adayları için hazırladığı tüm çalışmaları Sayın başbakanın önüne götürecek.

İşte asıl soru.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, adayları belirlerken Başbakan olarak mı, Genel Başkan olarak mı yoksa özgürlükçü lider olarak mı yapacak bu görevini?

Yoksa son ihtimal mi?

********
Şimdi gelelim 2015 sürecine kadar neler olacağına ilişkin fikirlerimize.
Sayın Başbakanın, Gezi Park olayları ve son iki günkü mitinglerdeki nevi şahsına münhasır konuşmaları kısmen safları sıklaştırmaya vesile oldu ancak bu sert ve agresif tutumu da aynı nispette eleştiri aldı  teşkilat içinde.

Artık gerginlik siyaseti istemeyenler de bir bir sesini yükseltmeye başladı.

Tetikte bekleyen birçok eski bakan, milletvekili ve etkin partililer sosyal paylaşım siteleri üzerinden eleştirilerini açıkça yapıyor.

Sessizlik "Yeter artık, germe... Birazda bizimle ilgilen, senin sopanla bizi dövüyorlar, bizi döven şımarıklara müdahale edeceğine başkalarına laf yetiştirip olayları daha da tetikliyorsun. Genel Başkan olarak unuttuğun bizleri ne zaman  hatırlayacaksın" şeklindeki uyarılara da dönüştü.

Sert ve saldırgan yönetim anlayışına karşı rahatsızlığın en net dışa vurumunu gerçekleştiren Sayın  Cumhurbaşkanının söylemleri de 2015 genel seçimlerine doğru Türkiye' de tüm dengelerin değişeceğine işaret etmekte.

Artık emareleri çok net görülen merkezde yeni oluşacak siyasi yapılanma, Ak Parti içindeki elit ve taze zenginlerin oluşturduğu kibir ve  tahakküm yapısına karşı tepkili olan,  temiz ve beklentisiz şahsiyetleri derhal kendisine çeker ve çok yüksek ihtimalle her yer “GÜL” bahçesine dönüşebilir.

Bu kadar stres yüklenen, adam yerine koyulmayan ve hiçbir sorunuyla ilgilenilmeyen yapı “GÜL” kokusunda hızla hayat bulabilir.

Bahçedeki ayrık otları temizlenir ve yeni bir bahçıvanın diktiği “GÜL” ağaçları her huzur ve sükûn arayanın istirahat edebileceği nezih bir park haline dönüşebilir.

Çok dikkat çekilmesi gerekilen Cumhurbaşkanlığı seçimi, Türkiye’nin dönüşüm ve değişim sürecinin mihenk taşı olacaktır.

Ütopik olmadığını bilenler bilir, fazla ayrıntıya girmeyelim!

Kısa süre sonra bu dalgalanmanın yaşanacağı ülkemde, imamın arkasındaki tüm safları tutup bu saflara tertemiz insanları yanaştırmayan, onları sürekli son cemaat yerine itenlerin cenaze namazlarını kim kılar diye düşündüğümüzde aklımıza çok insan geliyordur.

Sürekli dışlanan, hiçbir sorunuyla ilgilenilmeyen, devamlı son cemaat yerine itilen bu insanlar çok ortalıkta görünmese, sesini çıkarmasa da abdestini almış, kendi safını oluşturmuş ve yeni imamın tekbirini bekler durumdadır.

Bu baharın vebali, yağmuru sadece kendi bahçesine yağdıran “hasat sömürücülerinindir” ve önlerindeki kuraklık da kaçınılmaz sonlarıdır.

Vakit namazlarında saflara almadıklarını, cenaze namazlarında en ön safa sürmesini çok iyi bilenlerin uyanıklığı artık deşifre olmuş durumdadır ve öfke diz boyudur.

Bu uyanık takım, millete cenaze sahibi muamelesi yapıp gözyaşı döktürüyor ve nedense taziye ziyaretlerini hep kendileri kabul ediyor.

Her halden, her olaydan, her dersten kendi karnelerine “pekiyi” notu almayı başaran bu siyah gözlüklü elitler nedense  dersine en çok çalışanları, asıl  mücadeleyi verenleri karneyi alırken ödül törenine dahi sokmuyorlar.

Partisindeki siyasi elitlerin payandası olduğunu fark edenler kırılıyor, dökülüyor ve yine "Kim bizim sahibimiz, kim" diyor.

Toplantı, miting gibi temsiliyet duygusunun öne çıktığı yığınların çokluğu değildir aslolan.
Orada, özledikleri Genel Başkanlarını, liderlerini aramak, bulmak ve sahiplenmek isteyenlerin temiz yüreğini burada kirleten yerel aktörlerin, başbakan sevdalılarını alanlara götürürken sağladıkları imkânlarla övünerek dönüşten sonra “Biz yaptık, biz başardık, şu kadar adamı biz diktik oraya” şımarıklığıdır aslolan.

Siyah gözlükleriyle bindikleri jipleriyle ve mola verdiklerinde yedikleri kebaplarla midesini dolduranlar, otobüslerde ekmek arasına talim ettirdikleri başbakan sevdalılarının hangi derdinden anlayabilir?

Ak Parti' yi bu günlere getiren sade ve gönül ehli vatandaşla, Ak Parti' yi yönetenler arasındaki farkı anlayabilmek için dünün sıradanlarının bu günkü mal varlıklarına ve sosyal statülerine bakmak yeterli olacaktır.

Çok net, çok aleni ve hoyratça sergiledikleri varlıklarındaki değişim ve gelişimlerini gözlerden sakınma derdi bile taşımayan bu şahsiyetlere kimsenin dur dememesi ve hatta  cesaret dahi gösterememesi çok doğaldır ki yeni yetmelerde de ganimet kapma hastalığını beraberinde getirmektedir.

Teşkilatların içinde hızla türeyen, görgü kurallarına dahi önem vermeyecek cesaretteki bu elitleri ve yeni üreyen  zenginleri kim mercek altına almalıdır?

Yakın geçmişimizde, tarihin sayfalarına gömülen siyasi partilerin en büyük hastalığı da buydu.

Hastalık karantina altına alınamadı, tedavi edilemedi ve virüs yayıldı.

Akıbet; koskoca partiler, üzerine kireç dökülerek siyaset mezarlığına gömüldü.

O dönemde kimse bunun mümkün olmayacağını, bu gücün asla bitmeyeceğini sanıyordu.

Bitti.

Yok oldu.

Sebebi neydi?

Merkezi kontrolsüzlük, yerel köşe kapmacılık, özeleştirisizlik, görgüsüzlük, şımarıklık, ben yaptım olduculuk, enaniyet, kibir, riyakârlık, gönüldaşların dışlanması ve aklınıza gelebilecek bugünün tüm rahatsızlıkları.

İşte, sözde değil, özde Genel Başkansızlığın bekleyen hazin sonu.

Silkelenip kendine gelmek yerine, öngörü sahibi ve sahici şahsiyetleri silkeleyip saf dışı bırakmanın neticesi.

Ak Partinin çöp tenekesine baktığımızda; aslında oraya girmesi gerekenlerin en üstlerde yer tuttuğunu ve hatta diğer taraftan ağza alınmayacak hakaretler, küfürler ederek gelenlerin ise daha daha yükseklerde yer tutup makam-mevki sahibi yapıldığı, ancak yüreğiyle hareket eden vefakârların ise bir bir imha edilerek bu çöplüğe atıldığını görürüz.

Başbakan, onlarca bakanını bir bir harcamıştır, kurucu iradeyi hak ile yeksan etmiştir ancak her nasılsa Numan beyi kendisine ve teşkilatlarına onca hakaretlerine, sinkaflı sözlerine rağmen Genel Başkan Yardımcısı koltuğuna oturtmuştur.

Kurucu irade, Milletvekili ve Bakanlar düzeyinde değerlendirildiğinde; kurulduğundan bu yana canını dişine takan, en zor günlerde kıyasıya mücadele eden, gözyaşı döken hangi yürek bunu kaldırabilir?

Bu tutumun içerde nasıl fırtınalar oluşturduğunu, "Bu nasıl bir Adalet, bu ne biçim vefa?" düşüncesine yol açtığını tahmin etmemek ahmaklık olur.

İşte bir müddet sonra merkezde oluşacak yeni çekim alanı, bunları gören ve içten içe tepki gösterenleri mıknatıs gibi kendisine çekecek ve mübalağa etmeden en az 100-120 civarında milletvekilini ve haksızlığa uğrayan tüm yerel siyasi aktörleri ve daha da önemlisi son cemaat yerine atılan tüm pırıl pırıl insanları bir çatı altında hızla toparlayacaktır.

Aklı yetmeyenlere, uzak ihtimal gibi görenlere örnek vermeye gerek var mı?

Ak Parti'nin nasıl, kimlerle ve hangi süreçte kurulduğuna bakın, kâfidir.

Kalın sağlıcakla. 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.