Yüzbinlerce fotoğraf çektim.
Yüzbinlerce mimik yakaladım.
Kiminin gözlerinden kiminin vücut dilinden nasıl bir insan olduğunu anlayacak kadar tecrübe edindim.
Yanılma oranım düşük olmasına rağmen siyasetteki sahte yüzlerde epey yanıldım.
İnsanların el veren bakış ve davranışlarına bir fotoğrafçı gözüyle bakarken şimdilerde farklı bakıyor, yüzlerinde başka şeyler okumaya çalışıyorum.
“İşte siyasi tecrübe dedikleri şey bu olsa gerek” diyorum artık.
Elbette benim de ideallerim, dava olarak gördüğüm siyasete bakış açım, örnek aldığım şahsiyetlerim vardı.
Başta memleket sevdası olarak gördüğünüz, hizmet anlayışı olarak yorumladığınız siyasi yaşamınızda zaman içinde git-geller yaşamış olsanız da siyasete bakış açınız her dem sizi yeniden formatlıyor ve yeniden “Dur, senin amacının dışında insanlar olabilir, sen onlara aldırma, yoluna devam et” dediğiniz iç duyarlılığınız sizi sürekli dizginliyordu.
Yoksa gece-gündüz demeden sizi çalıştıracak başka bir güç olamazdı.
Hiyerarşik yapıya bağlı kalmak özgür yaşayan bireyler için çok zordur.
Bu zorlukları fazlasıyla yaşayan birisi olarak ciğerinin beş para etmeyeceğini, beyninin derinliklerinde değer verilecek tek bir hücrenin bulunmadığını gördüğünüz adamlara tahammül etmeyi hep zül gördüm kendime ancak ne yaparsınız ki o hiyerarşi denen melanet hep sabır taşı olarak dikildi karşıma.
Çok kaliteli insanlar tanıdım elbet ancak çok çirkef adamlar da tanıdım.
“Sokakta görseniz selam vermeyeceğiniz” diye sınıflandırılan, yani adam kategorisine sokmayacağınız insanlarla mecburen bir arada bulundum, sohbet ettim ve hatta dediğini yaptım.
Yüz yüze geldiklerinde birbirlerine aşk mesafesinde bağlı olduğunu zannedeceğiniz koca koca şahsiyetlerin akla hayale gelmeyecek iddialarla, sırf siyasi ikbal adına birbirlerini Genel Merkeze “Dosya savaşı” tertipleyerek jurnalladığına şahit oldum.
Dosya savaşlarında görev gereği veya o günkü sevginiz sebebiyle kimin yanında çok göründüyseniz karşı kişiler tarafından adamcılık ile itham edilirsiniz ve biz de bunu iliklerimize kadar yaşadık.
Birbirlerinin cebindekini söğüşlemek için aynı kahvehanede ayrı masalarda kumar oynayan kumarcılar gibi gördünüz bir takım insanları ve yaptınız onlara tüm uyarılarınızı.
Heyhat, suçlu siz oldunuz…
Şurada suiistimal var, devletin parası çarçur ediliyor, ihalede şaibe var, garip-gurabanın hakkı gasp ediliyor, şu adama tanınan ayrıcalık neyin nesi gibi bir soru sorularınız, itirazlarınız, kavgalarınız, dikilişiniz oldu ama bunu dışarıdaki kimse bilmedi.
Gün geldi “Bunları neden daha önce konuşmadın” sorusuna muhatap kaldınız.
O gün muhataplarının karşısında verdiğiniz mücadeleyi bu gün şuursuz soruları cevaplamaya çalışarak veriyorsunuz.
Yani; Ne İsa’ ya ne de Musa’ ya yaranmamış oluyorsunuz.
Bir gram lehinize iş çevirmeyip adı şerefsizler listesinde yer alan bazı şahsiyetlerin kirlettiği “Siyasetçi değil mi, yapar” unvanı ile anılır oluyorsunuz.
Aynı camiadaki fırıldaklarla uğraşmaktan kalmayan takatınızı dizginlediniz ve devam ettiniz mücadelenize lakin yine akıl sınırlarını zorlayacak bir şekilde puçtlarla karşı karşıya kaldınız.
11 yılık gayretiniz yok sayıldı ve bastınız gittiniz.
Her türlü namertliğin yaşandığı tiyatronun sahnesinde beraber oynadığınız ekip arkadaşlarınız bir düdükle sattı sizi ve kendini.
Şimdi bazıları sebebini kendi bildikleri tiyatronun yeni aktörleri olarak yeni rollerine oynamakla meşguller.
Elbette dürüstlük, ucuz insanlardan beklenilmemesi gereken pahalı bir hediyedir!
Ve elbette toplum içindeki saygınlığın sadece siyasetle elde edileceğini ve inanmadığı doğrular üzerinden de olsa bir camiaya yakın kalmakla avantajlı insan konumunda olacağını düşünenler varsa onlara düşünmeden koy ver gitsin demelisin.
Kerameti kullarda, kıllarda arayanlar, her yanlışın doğrusuna zihinlerinde yer açanlar, riyayı dost meclislerinde demleyenler, hakiki yalanlarla söyleşenler, sahte gülüşlerle sabır damıtanlar senin yanında olmasalar gerek.
Siyasetin zor zanaat olduğunu öğrenen, geçmişin karanlığında boğulmayan, geleceğin aydınlığına kanat çırpan birey olarak herkese yine de “illa siyaset” diyorum.
Diyorum ama şartlı diyorum; Kendin kalarak yapacaksan.
Tabii başkası gibi olmamanın, sadece kendin kalmanın siyasi yapı içerisinde ne kadar zor olduğunu bileceksin.
Doğruların, hayat felsefen, çizgin olacak ve bunlardan asla taviz vermeyeceksin.
Doku uyuşmazlığı yaşadıklarınla birlikte olmak zorundaysan veya zorunda olmak durumunda bırakılıyorsan duruşundaki en ufak bir yalpalamanda, aynaya baktığın yüzünle aynı olmayacağını hissettiğinde seni var eden değerlerden yana tavrını koyacak ve siyasi yaşantına çizgi çekmeyi bileceksin.
Seninle oynayanlarla sende son oyununu oynayacaksın… Canlarını sıkacaksın, duruşlarını bozacaksın, kafalarını allak-bullak edeceksin, şirazelerini kaçıracaksın ve istediğini elde etiğinde istenmediğin yerde kalmak yerine, istenmediğin yerden basıp gideceksin.
Tavizsiz, net, onurlu...
Zordur elbet kendin kalmak.
Bir sürü hayal kırıklıkların olacak…
Herkes gibi bende hayal kırıklıkları yaşadım ama geçti.
Şimdi daha güçlü, daha özgüvenliyim ve kitaplarda yazmayan gerçek hikâyeleri daha iyi sentezliyorum.
Kahramanlarım değişti, gerçek dostlarla sürdürüyorum hayatımı.
Ve karar verdim; benimle oynayanlarla ölene kadar aynı oyuncakçı dükkânında oynamaya devam ediyorum.
Kalın sağlıcakla.
*****
Siyasi not:
Arkadaşlarım var, sözüme itibar ederler, dinlerler, dediğimi yaparlar.
Takip ediyorum siyasi çalışmalarını, takip ettiriyorum.
O gözlerdeki ümitsizliği, "bu da yine nereden çıktı, başka adam mı yoktu, bu adamla seçim meçim alınamaz, Civelekin ataması" serzenişlerini hem görüyorum hem de programlara katılan dostlarımızın geri dönüşlerinden alıyorum.
İlçe yönetimi ve mahalle yönetimlerinin dışında vatandaşın programlarda bulunmamasını da yadırgamıyorum çünkü metezoru gidenler dışında Haydar' ın Derince' de karşılığının olmadığını çok iyi biliyorum.
Ak Parti' nin o rüzgârının en sert estiği dönemde dahi oyları yüzde 31' lere gerileten adaya ve hele hele başkan olduktan sonra vukuat şampiyonu olan bir şahsiyete Derince artık geçit vermez.
Derince' li artık sükûnet istiyor.
Bu kavgacı tiplerden illallah dedi.
Yine kavgacı bir tip, yine herkese gider yapacak, sadece kendi ekibine yol verecek ve yine hem teşkilatla hem de vatandaşla sürekli didişecek bir aday olarak görüyorlar Haydar’ı.
İşte teşkilatın yüzündeki o ümitsizlik ifadesinin en önemli sebebi de bu.
Daha teşkilatta bile tutmayan, Civelek’in ataması olan bir adayın yanında olmak zorunda kalanlar arıyorlar telefonla, bazen geliyorlar dertleşmeye ve diyorlar ki; Başkanım siz olsaydınız bu adam olamazdı.
Evet, olamazdı çünkü bizim teşkilatlarımız bu adamı tanıyordu ve biz bunu hem ile hem de Ankara' ya iyi anlatırdık.
He Aziz gibi bir adamı mı isterdik? Hayır... Bu sefer yoğurdu üfleyerek yerdik ve 4 isimden birisinin seçilmesi için mücadele ederdik.
Bunlar kim olurdu diye soranlara cevaben; Cumhur Seferoğlu, Halit Yiğit, Mehmet Sandalcı ve Necdet Deniz.